24 Temmuz 2012 Salı

Bir Civcivin Verdiği Ders

Posted by Unknown On 08:32 No comments



Bakın beni yanlış anlamayın sizin inancınıza hiç bir şekilde karşı çıkmıyorum sadece kendi inancımda emredilen şeyleri yapmaya çalışıyorum.Lütfen anlayış gösterin.Bu yazı Tanrı'nın varlığını ispatlamak amacıyla yazılmış bir yazı.İnşallah tepki almam.
Not:Hikaye alıntıdır diğer her şey kendime aittir.

'' Mesleğim gereği bir tavuk kümesinde denetlemeler yapıyor, kümes içi şartların civcivlerin yaşaması için ideal olup olmadığını inceliyordum. Biraz soluklanmak için, kümes içerisinde su deposuna dayalı durumdaki merdivenin ikinci basamağına oturmuş, çizmelerimi de kümes tabanındaki çeltik üzerine koymuştum. Bir ân çizmemin uçlarında küçük darbeler hissettim. O da ne? Civcivler belirli aralıklarla çizmelerimi gagalıyordu. Bu narin canlılara bakarak tebessüm ettim. Acaba yavrucuklar hâl dilleriyle bir şeyler mi ifade etmeye çalışıyorlardı? Bir ânda onların dünyaya geliş serüvenlerini düşünmeye başladım. Civciv âdeta dile gelmiş ve yaratılış serüvenini hayalen bana fısıldamaya başlamıştı: 

Tabiattaki çevre şartlarına oldukça benzer, sizlerin eliyle inşa edilmiş yapılarda geçirdiğim uzun bir gelişme sürecinden sonra buraya getirildim. Horoz babam, tavuk annem ve arkadaşları bu kümese benzer ama, daha farklı şekilde tasarlamış başka bir kümeste yetiştiriliyordu. Babamın 800, annemin ise yaklaşık 7.000 arkadaşı vardı. Annem, Yüceler Yücesi'nin (celle celâlühü) Hâlık isminin tecellisi olarak dünyaya getirildiğimizi, Rezzâk isminin tecellisi olarak da insan tüketimine hazır bir gıda maddesi olacağımızı söylerdi. Bu maksatla seçilen yumurtaların birisinin içinde de ben geliştim.

Hâdiseler, annemin yumurtalığındaki 5-6 follikül (yumurta hücresinin geliştiği yapı) içinde bulunan ovumların (yumurta hücresinin) hızlı bir gelişme göstermesiyle başladı. Başlangıçta yumurta sarısı üzerinde küçük bir nokta gibiydim, babamdan gelen hücre (sperm) ile henüz buluşmamıştım. Follikül dediğiniz kese içinde olgunlaşınca etrafımı saran zarlar patladı ve kıvrıntılı şekilde uzanan yumurta kanalına geçtim. İşte burada babamdan gelen hücre ile annemin hücresi bir araya geldi.

Döllenmiş taze bir yumurtanın sarısına dikkatli bir şekilde baktığınız zaman beni etrafı halka şeklinde (germinal disk) küçük bir benek ile çepeçevre sarılı vaziyette görebilirsiniz (Şekil-1). Ne kadar harikulâdedir ki, başlangıçta tek hücre iken, bütün organlarım, yaklaşık 2 mm. büyüklüğünde olan bu yapıdaki bölünmeler neticesi şekillendirildi. Akıllara durgunluk veren eşsiz gelişme ve farklılaşma hâdiseleri devam etti. Yumurtalık borusu içinde ilerlerken merkezdeki sarı kısmın etrafı yumurta akıyla sarıldı. Burada Hafîz isminin tecelli etmesiyle yumurtayı saran ak kısım, yoğunlaşarak yumurta sarısını ve dolayısıyla beni dağılmaktan korudu. Yumurta akı bileşiminden oluşan kalaza olarak adlandırılan iki ince iplikle yumurta sarısı yumurtanın uçlarına bağlandı. Bu ipliğimsi gergilerin görevi, sarı maddeyi yumurtanın merkez kısmında sarsılmaksızın tutacak bir hamak, bir yatak meydana getirmekti. İlâhî sanat, üzerimde eksiksiz ve en mükemmel şekilde tecelli ediyordu. 

Kanalın bir sonraki bölgesinde (istmus) yumurtanın iç ve dış zarları yaratılarak ilâve koruma tedbirleri alındı. Burada yaklaşık bir saat kalan zarla çevrili yumurta, kanalın uterus (rahim) kısmına sevk edildi. Buradaki kabuk bezlerinden % 94 nispetinde kalsiyum karbonat, yaklaşık % 6 nispetinde de magnezyum ve kalsiyum fosfatlı bileşikler salgılandı. Bu maddelerle 15-16 saat içinde yumurtanın dört tabakalı kabuk kısmı tamamlanmış oldu. Şayet annemin yemlerinde yeterli kalsiyum yoksa, ne kadar gayret ederse etsin, kabuk kısmını şekillendiremez, bu da kardeşlerimin ölümüne sebebiyet verir.

Yumurta borusunun, memeli hayvanlarda rahime karşılık gelen 6 cm. uzunluğundaki bu bölgesinden sonra, yumurtanın üzeri cila gibi koruyucu yeni bir sıvı ile sarılır. Kütiküle isimli bu ciladan sonra, dışarıya çıkacak duruma getirildiğim için çok şanslıydım. Üzerimde tecelli eden harikulade sanatları büyük bir hayretle temaşa etmekteydim. Ancak bana yüklenmiş programı eksiksiz bir şekilde gerçekleştirip bu borudan dışarı çıkmalı ve yeni güzellikler sergilemeliydim. 

Annemin vücudunda kıvrımlı şekilde uzandığından, 70-75 cm'lik gerçek uzunluğu anlaşılmayan üreme organlarında yaklaşık 24-25 saat süren bir seri faaliyetten sonra kendimi follukta buluverdim. Eğer modern zamanlarda olmasaydım, annem beni sımsıcak tüyleriyle ısıtacak ve hayata dâir eşsiz nasihatler verecekti. Ancak follukta bekleyişim çok uzun sürmedi. Anne ve babama elveda deyip viyol dediğiniz bir malzeme içinde buluverdim kendimi. Artık başka bir serüven başlıyordu. Yaratıcı'nın (celle celâlühü) içimize koyduğu gelişme programına, teknolojik makinelerde başlamanın huzuru belirivermişti içimde. Üst üste istiflenmiş viyollerin bulunduğu bir odada bekliyordum. İlkin pek bilemediğim, ancak sonradan, hayatımın belli bir safhasını geçireceğim kuluçka diye tabir edilen bir yere gideceğimizden söz ediliyordu...

En sağlıklı şekilde yumurtadan çıkabileceğimiz bir yerdi kuluçka. Annem fıtrî hayatındayken yumurta içindeki kardeşlerimin gelişebilmesi için yumurtayı ısıttığını, çevirdiğini ve sabırlı bir şekilde onun üzerinde beklemesinin gerekli olduğunu anlatmıştı. Hâlbuki şimdi annemin anlattığı faaliyetler sun'î olarak makinelerle sağlanıyordu. Önce 150 adet bölmesi bulunan tepsi şeklindeki viyollere, daha sonra da kuluçka makinelerine yerleştirildik. İçerisi karanlık olan makinede sıcak ve nemli bir hava hâkimdi. Havalandırmalar da söz konusu idi. Hele tepsilerin yavaş bir şekilde bir sağa bir sola çevrilişine ne demeli? Hâlbuki her şey taklitten ibaretti. Sadece annemin şefkati yoktu. 

Annem kuluçka sırasında yumurtayı vücudunun altında yer alan kılcal damarlarla ısıttığını söylerdi. Normal zamanlarda yerinde duramayan ve devamlı hareket hâlindeki annemi 21 gün boyunca o yumurtaların üzerinde hangi kudret kımıldatmadan tutmaktaydı acaba? Sanki annemle beraber gibi hissettim kendimi. Sabit sıcaklık altında gelişmem devam ediyordu. Havalandırma ve nem de taklitten başka bir şey değildi. Havalandırma devridâimiyle makinenin her tarafı eşit bir şekilde havalanabilmekte, böylece arkadaşlarımla ihtiyacımız olan taze oksijen sağlanmaktaydı. Yaşadıklarımdan sonra, annemin yumurtayı çevirmesinin ne kadar mühim ve hikmetli bir hâdise olduğunu daha iyi anladım. Çünkü kuluçka odasında 45 derecelik açı ile sağa ve sola doğru günde en az 6-8 defa çevriliyorduk. Bu çevirme işlemleriyle ısı düzenli ve eşit bir şekilde dağılabiliyordu. Ayrıca besin kaynağım olan yumurta sarısının bozulması ve doku farklılaşmaları sırasında hücre göçlerinin yerçekiminden zarar görmesi de engelleniyordu.

Organlarım teşekkül ettikçe ihtiyaçlarımın arttığını hissediyordum. Geliştikçe daha çok oksijen kullanıyordum ve bu oksijen hiç geciktirilmeden karşılanıyordu. Ne kadar mükemmel bir mühendislik harikasıdır ki, Yaratıcı (celle celâlühü), şekli başta olmak üzere yumurtanın bütün hususiyetlerini ihtiyacımı karşılayacak şekilde yaratmıştı. Kabuktaki yaklaşık 14.000 gözenek vasıtasıyla dışarıdan aldığım oksijeni, karbondioksit olarak pasif difüzyon yoluyla yine aynı gözeneklerden dışarı attım. Bu mükemmel programlama, et ve kemikle donatılmamda önemli rol oynadı. Gözeneklerin diğer mühim bir işi de yumurta içinde oluşan su buharını dışarıya çıkarmaktı. Eğer gözenekler gereğinden küçük olsaydı oksijensiz kalarak ölecektim. Yumurtadaki gözeneklerin gereğinden daha büyük olması hâlinde de, yumurtanın besin maddesi içindeki suyun buharlaşmasıyla yumurta kuruyacak ve ölümüm gene kaçınılmaz olacaktı. Bu harika durum, Allah'ın (celle celâlühü) ilminin ve kudretinin yumurta kabuğundaki gözeneklerde bile ne kadar hassas şekilde tecelli ettiğini gösterir. 

Yumurtayı terk etme vaktimin yaklaştığını hissediyordum. O kadar büyümüştüm ki, kuluçka devresinin sonlarında oksijen ihtiyacım iyice artmış ve gözeneklerden içeri giren oksijen de ihtiyacımı neredeyse karşılayamaz olmuştu. Ek oksijen ihtiyacım nasıl karşılanmıştı acaba?! Beni tepsilere dizerken sorduğum 'Acaba neden yumurtanın sivri tarafını aşağı gelecek şekilde yerleştiriyorlar?' sorusunun cevabını da bulmuştum bu arada. Her şeyi bilen Sonsuz Kudret, o muhteşem programında elbette bunu da tanzim etmişti. Haşlanmış bir yumurtayı soyduğunuzda, yumurtanın küt tarafında göreceğiniz hava odacığı, işte bu son dönemimdeki ihtiyacı karşılamak üzere yaratılmıştı. Çıkmaya yakın dönemde Tanrı'nın mesajı ile bu hava odacığının zarını gagamla deldim ve orada saklı tutulan oksijeni ciğerlerime çekerek ilk defa solunum yapmaya başladım. İhtiyaç ânıma kadar bu bölümdeki zarı delmemem ve zorunluluk hâlinde buraya yönlendirilmem tesadüfle açıklanabilir mi? Bu kadar hassas bir işi bu şuursuz hâlimizle nasıl yapabiliriz?"

Civcivin hal diliyle anlattığı bu hakikatlerden arkadaşımın seslenmesiyle sıyrıldım. Aslında her varlık hal diyle bir hakikati dillendiriyordu. Evet, hikmet nazarıyla bakabildikten sonra, sadece civcivde değil, her şeyde O'nun varlığını, birliğini ve tasarrufunu görmek mümkün. Her varlığın, kendisine verilen vazifeyi, şaşırmadan, yorulmadan ve en mükemmel şekilde yerine getirmesini, insanın, tabiata, tesadüfe ve sebeplere havale etmesi hiç akıl ve mantıkla bağdaşır mı? Öyle ise insan, kendisine yakışır bir tarzda kâinata ibretle bakmalı, onu hikmetle konuşturmalı, derin bir tefekkürle yaratılış sırlarını anlamaya çalışmalıdır.''Alıntıdr.



Şimdi ayrıca benim bunlara ek olarak söyleyeceğim bazı şeyler var.İnsanlar tavuğun niçin yumurtayı çevirdiğini merak etmiş ve büyük ihtimalle sıcaklıktan dolayı olacağını tahmin edip yumurtanın her tarafını eşit şekilde ısıtmışlar.Fakat yumurta oluşmayıp civciv çıkmamış.Daha sonra araştırmalar sonucu yumurtanın dibinde Protein biriktiği keşfedilmiş.Ve tavukta bu yumurtayı Protein her tarafa yayılıp civciv oluşsun diye yapıyormuş.Şimdi bir düşünün bir tavuk bunların hepsini nerden biliyor?Byakuganı olupta görüyor mu :D İlim mi alıyor bir yerden.İlim öğreniyolar bir yerden.Okulları faln mı var bizim gibi ?Hadi tamam tavuk ilim almış ya o civciv daha yumurtada fakat nerden çıkacağını nerden biliyor.Yani demek istediğimi herkes anlamıştır.Tanrı var.Arkadaşlar Tanrı'nın var olduğunu sadece Doğaya bakarak rahat bir şekilde anlayabilirsiniz.Daha bunun gibi çok örnek var ama burda bitiriyorum.

0 yorum:

Yorum Gönder