Doç. Dr. Haluk Berkmen
Farkındalığın ilkel düzeydeki mantığı ‘ya-veya’ mantığı, ileri düzeydeki mantığı ise ‘hem-hem’ mantığıdır. Hem-hem mantığını mistik okulların öğretilerinde bulmak mümkündür. Çin mistik okullarında hoca öğrencisine ‘kung-an’ denilen sorular sorar. Japon Zen Budizminde bu sorulara ‘Koan’ adı verilir. Koan’lar bir çeşit bilmece gibidirler. Fakat bu bilmeceleri ya-veya mantığı ile çözmek mümkün değildir.
Bir diğer Koanda hoca öğrencisine şu soruyu sormuştur: “Köpekte Buda özelliği var mıdır?” Öğrenci vardır dese hoca onu kovar. Yoktur dese gene kovar. Öğrenci ya-veya mantığı içinde bocalarken sonunda “Hem vardır hem de yoktur” yanıtını bulduğunda Koanı çözmüş demektir.
Nefis
Kontrolü Günümüzde
yokluk büyük bir korku kaynağıdır ve yokluğa düşmemek için her
türlü tedbir alınır. Oysa ki sonsuza yokluk sayesinde
ulaşılır. Yokluğu sadece materyel, nesnel anlamda işaret etmek
pek doğru bir yaklaşım olmaz. Yani, para mal-mülk yokluğundan
söz edilmiyor sufi felsefesinde. Benlik yokluğundan, ego
yokluğundan söz ediliyor ki tüm tasavvuf felsefelerinin özünde
saklı olan temel bilgi de budur; Egoyu yenmek, daha doğrusu
farkındalıkla kontrol altına almak için binlerce yıldır, yine
binlerce ve milyonlarca insan bu metotları uygulayarak
kendilerine yeni yollar açmışlardır.
Nefsini kontrol altına alıp egosundan kurtulmuş insan gerçek anlamda farkında olan insandır. Fakat yokluk içinde kalmamak gerekir. Eskiden Melamilik okuluna bağlı olanlar sadece yoklukta yaşarlardı. Bunu hem maddi hem de manevi boyutlara yaymışlardı. Oysa ki yokluğun farkında olup çokluğu da yaşamak mümkündür. Bunun yolu da hem-hem mantığını anlayıp sahiplenmekle olur.
Hem-hem mantığına göre varlık hem vardır hem de yoktur. Varlık vardır, çünkü yaşanabilir ve hissedilebilir. Fakat varlık yoktur çünkü varlığı sözle anlatmak mümkün değildir. Yani varlık kavramlara sığmaz.
Nefsini kontrol altına alıp egosundan kurtulmuş insan gerçek anlamda farkında olan insandır. Fakat yokluk içinde kalmamak gerekir. Eskiden Melamilik okuluna bağlı olanlar sadece yoklukta yaşarlardı. Bunu hem maddi hem de manevi boyutlara yaymışlardı. Oysa ki yokluğun farkında olup çokluğu da yaşamak mümkündür. Bunun yolu da hem-hem mantığını anlayıp sahiplenmekle olur.
Hem-hem mantığına göre varlık hem vardır hem de yoktur. Varlık vardır, çünkü yaşanabilir ve hissedilebilir. Fakat varlık yoktur çünkü varlığı sözle anlatmak mümkün değildir. Yani varlık kavramlara sığmaz.
WuMen “Kendinizi yavaşça olgunlaşmaya terk edin” diyor. Bu terk etme durumuna ‘teslimiyet’ diyebiliriz. Günümüzün düşünce tarzında ‘teslimiyet’ yanlış bir anlam kazanmıştır. İnsanın sanki esir olması, kendi iradesinden vazgeçip başkasının iradesini kabullenmesi gibi anlaşılıyor. Oysa ki teslimiyet demek istek ve ihtiraslarını, takıntılarını kontrol etmek, hayatta daha kabullenici olmak anlamını taşır. İnsana değil, RUHSALLIĞIN TEMEL İŞLEYİŞ PRENSİPLERİNE teslim olun yani Rab’binizi bilin anlamını taşır gerçek teslimiyet kavramı. Çünkü kendini Bilen Rab’bini bilir.
Teslimiyet, kendi egomuzu frenleyerek sözle anlatılamayan var olmayı yani görünenin ardındaki görünmeyeni anlamaya çalışmak demektir.
0 yorum:
Yorum Gönder